21.10.2010
Çok şükür sağlıklı ve de elbette ki mutlu, mesudum yine yeniden! Enteresan zamanlar geçiyor burada. Bir ayı geride bıraktığımız bu sıralar, artık iyice yöre insani haline geldik gibi, sokaklarda tanınan simalarız.
Size mail attığım gün, ev sahibemiz ben uyurken eve girip ben hasta buldu. Evde saklı olduğunu bile bilmediğimiz battaniye ve yorganlar çıkarıp üzerimi örttü, ateşimi kontrol etti. Tek kelime anlamıyorduk birbirimizin dediklerinden ama giderken sımsıkı sarıldı, öptü. Şaşırdım. Dün eve gelince, evi toplanmış, eski çarşafları yıkanmış ve yerlerinde yenileri hazırlanmış olarak bulduk, bir de mutfak masası üzerine koca bir tas taze elma bırakmış. Odaya ise bizlere ait olmadığından emin olduğumuz bir dergi, açık biçimde konmuştu. Sayfaya bakınca gördük ki ki, evimizi süsleyen resimlerin aynılarıydı bunlar. Bu sabah evden çıkarken, onu bizi mutlu ettiği gibi mutlu etmeyi umarak, google translate kullanarak Romence'ye çevirdiğim bir teşekkür notunu post it`e yazarak derginin açık sayfasına yapıştırdım.
Dün kenar bir varoş mahalleye, Çingenelerin yanına gittik. Oraya gitmek için, yanımızda ızbandut gibi bir bodyguard almak durumunda kaldık. Duygusal anlar yaşandı orda: öyle güzel, öyle umut dolu ki oradaki çocuklar... Ve o kadar bariz biçimde umutsuz ki aslında halleri. Giderken, küçük kızlardan biri, biraz ürkek yaklaştı, anlayamadığım bir şeyler söyledi. Yanımda duran ve o sırada yüzü yumuşayan bodyguarda sordum ne söylediğini, iltifat ettiğini anlattı. Kız ile yüz yüze olmak için dizim üzerine çöktüğüm anda küçücük kolları sanki küçük ve kırılgan olan benmişim, bana zarar vermekten korkarmış gibi çok hafif ama çok da hızlı sarıldı boynuma. Gözüm doldu o anda. Bizi izleyen herkesin gözleri doldu hatta galiba o anda.
Sevgiler,
nep.
No comments:
Post a Comment