09.10.2010
Hala çok iyiyim, hala çok memnunum. Projemiz Eurobridge önümüzdeki haftadan önce başlayamıyor. Ama biz boş durmak istemediğimiz için, kendimize iş çıkarıp, başka bir projeye de - Youth in Action in Detention'a gönüllü olduk. Bu proje beni oldukça etkiledi. Bütün bir haftayı ıslah evine küçük suçlar sebebi ile girmiş 12 - 17 yaş arası 60 kadar genç adamla geçirdik. Hatta bir akşam, biz de onlarla kaldık.
Bu çocukların bir çocuğu için hayat şu anda olabilecek en iyi şekilde devam ediyor. Beslenme ve barınma sorunları yok, devlet okulu düzeyine eğitim ve öğrenim fırsatları var, kendilerini onlara adamış dünyalar iyisi bir pederin manevi desteğine sahipler ve dışarıda olabileceklerinden çok daha rahatlar. Ancak gerçek hayat ne yazık ki şu anda içinde yaşadıkları fanusta oldukları kadar rahat olmalarına asla izin vermeyecek. Bu çocukların hepsinin sicili kirlenmiş durumda ve hayatları boyunca bu gerçeği asla değiştiremeyecekler, bunu asla geride bırakamayacaklar. Onlar bırakabilseler bile, toplum unutmasına asla izin vermeyecek. Burada onlara karşı olan önyargıyı anlatmam mümkün değil. Gerçi, bu durum dünyanın neresinde farklı ki?! Gönüllüler olarak bizim elimizden gelen ise, yakın zamanda cezası bitecek olan gençlere yeniden “dışarıdaki dünya”ya uyum sağlamaları konusunda yardımcı olmaya çalışmak.
Projenin ilk günü her zamanki gibi tanışma ve kaynaşma, plan program yapmakla geçti. Komik bir gruptu: Türkiye'yi aslen İspanyol olan ve tek bir kelime dahi Türkçe bilmeyen, ancak son bir yıldır Gaziantep'te yaşayan bir gönüllü temsil ediyordu. Onun yanına ben ve bir de Arap bir anne ile Kürt bir babanın yüksek lisansını bilişim teknolojilerinde yapan 29 yaşındaki Siirtli, sosyal bilimler öğretmeni oğlu eklenmiş olduk. İsveç'i biri Peace & Development diğeri ise Cultur, Individual & Mass Media okumuş iki ev arkadaşım temsil ediyordu. İtalya'dan tiyatrocu ve juglör olan genç bir kadın ile hayatı boyunca bu tür gönüllü işlerle uğraşmış, çocuk sevgisi dolu bir kukla oynatıcısı temsil ediyordu. Portekiz'den bizim projemizdeki fotoğrafçılık öğrencisi arkadaşımız ile birlikte adli tıp ile ilgili çalışan bir genç adam ve İngilizcesi çok iddialı olmayan avukat bir kadın vardı. Polonyalılar kuzendi - biri bu tür gönüllülük organizasyonları ile çok içli dışlıydı, diğeri ise mimar. Ve tabi Romanyalılar… Bu projenin iki mentoru Nicko (21 yaşında) ile Cosmin (25…26 belki?!) bizim host organizationdan gençler. Onların dışında bizim kendi projemizden mentorumuz ve host organizationımızın başkanı olan Alex, Elena ve 2 Romanyalı gönüllü daha vardı.
Pazar günü önce Ayine katıldık, sonra projenin ayrıntılarını oturttuk. Islah evinden “seçili birkaç genç adam” yanımıza getirildi ve etkileşime geçilmeye başlandı. Bu hem bizleri, hem onları, hem de onların anlatacakları ile karşımıza çıkacak diğer arkadaşlarını hazırlamak için bir tür “ilk temas” gibiydi. Akşam önce proje arkadaşlarımızdan birinin doğum gününü kutladık, ardından ise ıslah evleri konusunda bu sene Romanya'da çekilmiş bir sanat filmi izledik. Acı tatlı bir hikâyeydi, beğendim.
Pazartesi ilk iki otobüsü kaçırmamıza rağmen, üçüncü otobüsü yakalayarak basın toplantısına zamanında yetişmeyi başardık, sonrasında ise ıslah evine girdik ve tüm pazarı oradaki gençlerle birlikte geçirdik.(www.youtube.com/watch?v=Ihviij0fEK4) Komik detay: Nasıl oldu bilmiyorum, bir an futbol oynuyordum, sonra bizim takım yenilip elenince ben de sağdan soldan bir iki çocuğa hadi voleybol oynayalım o zaman dedim ve biz sahanın kenarında oynamaya başladık… 3, 5 oldu, 5, 8 oldu… Derken biz sahanın yarısını ele geçirmişiz. Ben ıslahevinde voleybol kraliçesi oldum o gün. Gece Intercultural Night denen ve katılımcıların ülkelerine dair bir şeyler paylaştığı aktivite vardı. Türkiye adına Rakı, fıstık, lokum, Türk kahvesi, çorba ve resimler vardı. Gecenin sonunda kimsenin hiçbir şeye hali kalmamıştı, her ülkenin alkolü bünyedeydi, o yüzden de orda kaldık.
Salı meğer Romanya'da öğretmenler günüymüş, çocuklar öğretmenleri için bir sürü programlar, yarışmalar vs hazırlamış – hazırlanmışlar. Onlarla birlikte geçirdik günü. Çarşamba, Eurobridge projesindekiler hariç herkes tuz madenini görmeye gitti. Bizler ise projemizle ilgili konuştuk, beyin fırtınası yaptık, sonra da yeniden çocuklarla bir araya gelip onlarla zaman geçirdik. Akşama doğru diğerleri dönünce hep birlikte Slanic Moldova'ya gittik. Her seferinde söylüyorum, ama yine kendimi yineleyeceğim: Romanya'da doğa muhteşem.
Perşembe, proje Oneşti'de güzel bir gece ile ise sona erdi. Dün Bükreş'e gitmeye niyetlendik ancak saatinde durakta olmak yetmiyormuş, araca rezervasyon yaptırmış olmamız gerekirmiş, bunu deneyimleyerek öğrendik. Eve dönmek yerine Bacau'ya gittik. İtiraf: Romanya'da bazen biletsiz yolculuk etmek duyulmamış, görülmemiş bir şey değil… Biz de geleneklere bağlı davrandık. Yanlışlıkla. Bacau'dan Piatra-Neam'’a geçtik ve yazdan kalma sımsıcak, apaydınlık bir gün bulduk. Gece de kalmak için 3 yataklı temiz bir odası ve banyosu olan küçücük bir pansiyon bulduk. Komik detay: evimizde televizyon da radyo da olmadığı için, pansiyon odamızda 2 kişilik yatağa inci gibi dizilip film izleyerek uyuduk… İnsan sahip olmadığına özeniyor.
Sevgiler,
nep.
No comments:
Post a Comment