02.11.2010
Her şeyden önce, büyük kültür şokumu paylaşıyorum: Alışık olduğumun aksine, Romanya'da doğum günü sahibi kişi arkadaşlarını dışarı çıkarıyor ve hesabı karşılıyor. Ufak çaplı Romanya turumuz öncesindeki Pazar günü, Radyoda canlı yayına konuktuk. Ülkelerimizden, gençlik ve gençlerden, kültürel farklar ve benzerliklerden konuştuk.
Önce 2007'de Avrupa Kültür Başkenti olan Sibiu'ya gittik. Burada tanıştığım, Romanya'da yaşayan ve Almanca konuşan azınlıklar ile röportajlar yapan Lüksemburglu profesyonel bir fotoğrafçı bana turistik Sibiu haritasını armağan etti. Şehri o kadar beğendik ki, iki gece kalmaya karar verdik. Perşembe öğleden sonra Ramnicu Valcea'ya doğru yola çıktık. Yol, bir vadi yatağındaki nehrin yanına, ona paralel olarak yapılmış, dolayısı ile tüm yol enfes dağ – nehir – sonbahar manzaralıydı. Yol boyu Salvador uyukladı, İsveç'liler ve genç Oktay ise içti, diğer yandan ben ise... ben oldukça heycanlıydım. Kendi kendimi serin kanlı olmaya davet etmekle meşgüldüm. Sonunda otobüsten indiğimizde hepimiz çok yorgunduk. Dolayısı ile kısa zamanda kaybolduk. Telefon kontörlerimizin ve şarjlarımızın tükenmesi de tam o ana denk geldi. Üstelik peşin paramız da neredeyse bitmişti. Derken kapitalizm imdadımıza yetişti. Mc Donald's bize hem kredi kartı ile yiyecek, hem şarj aletlerimiz için priz, hem de bizi misafir edecek arkadaşlarımıza ulaşmamızı sağlayacak kablosuz interneti sundu.
Geldiğimizi duyan arkadaşlarımız (toplamda 16 kişilik bir grup, 4'erli gruplar halinde 4 evde yaşıyorlar) bizi aldı ve şehir merkezine en yakın olan eve geçtik. O gece zaman o kadar bağımsız işledi ki bizden veya biz o kadar özlemiştik ki bu insanlarla vakit geçirmeyi, yatarken saat 4buçuğu geçiyordu. O gece, gerek söylenen sözlerinden ötürü, gerek hissedilen duygulardan, sanırım tüm bu macera sona erdikten sonra bile yıllarca hafızamda bir yere sahip olacak.
29 Ekim Cuma sabah 7'de Bükreş için yola çıktık. İtiraf ediyorum, hiç istemiyordum gitmek. Biliyorum - benim fikrimdi bayram'da elçilikte olmak, ama o kadar istemiyordum ki RV'dan ayrılmak...Ama biz Bükreş'e vardık. Bizi evinde misafir edecek olan ıslah evi projesi Youth in Action in Detention'dan Romanyalı arkadaşımıza ulaşmak için taksiye atladık. Taksici şehir turu yaptı ve bizi soydu. Türk elçiliğine vardığımızda Türk Sanat Müziği konserini kaçırmıştık ancak leziz bir açık büfe ve bir sürü güler yüzlü insan tarafından karşılandık. Elçi, sekreteri ile olan yazışmaları okumuş, bizleri merak etmiş, sekreterine tanışmak istediğini söylemiş. Çok tatlı bir kadın Bükreş'teki Elçimiz, ki bu durum İsveç'lileri oldukça şaşırttı.
Sonra şehir turumuz başladı… Akşam birden ev insan doldu. Burada çok popüler olan “katil kim” diye bir oyun oynandı tüm gece. Cumartesi eski şehri gezdik, Romanya mutfağı ile meşhur kocaman bir restoranda leziz yemekler tattık, sokak satıcıları ve müzisyenleri ile dolu ara yollarda, günlük güneşlik günün tadını çıkardık. Hava kararırken bir tiyatro panayırına denk geldik, sıcak şarap içip yine canlı müzik dinlerken, çeşitli danslar izledik.
Hafta sonunda önce Türk, sonra Romanya mutfağını denedikten sonra, elbette İsveç mutfağını ihmal edemezdik - saatlerin geri alındığını bilmediğimiz için, sabahın köründe İKEA'ya gittik. Bu arda Oneşti'deki çocuklara elişi dersinde kullanmaları için alacağımıza söz verdiğimiz boncuklardan aldık.
Dün Oneşti'ye döndük ve bugün de derhal iş başı yaptık. Bugün ben ilk Türkçe dersimi verdim. Hem de beklediğimden çok daha kalabalık bir topluluğa.
Sevgiler,
nep.
No comments:
Post a Comment