Wednesday 3 November 2010

Oktay...!

Biz pazara aslında röportajlar için gittik. Bazılarımız portakal satan teyze ile röportaj yaparken, ben de yandaki maydanozcu amcayı kafalıyorum, sonra o da röportaj yapsın diye. Derken yanımıza bir Çingene geldi Cinsiyeti sesini ilk duyduğumuz ana kadar hepimiz için bir muammaydı. Oktay'a bayıldı kız, ölecek. Ama komik olan, Ana da çok pis yazıyor Oktay'a ve bizimki kaçacak delik arıyor Romanyalı kızdan. Çingene'nin kendisine yazdığını anlayamayan Oktay, Ana'dan kaçayım derken kendini çok aptalca bir pozisyona sıkıştırdı. Sonra Çingene kız önce iltifatlara boğdu bizimkini, sonra da “öpücem!” diye tutturdu… Ana kızı kovuyor, kız Ana'yı itekliyor, Oktay her zamanki gibi şoklarda kıyamam, ben ve maydanozcu amca da kopuyoruz elbette. Neyse, kız öpücüğünü alamadan gitti, Oktay inancı sebebi ile böyle bir şey yapamayacağını açıkladığı anda ben bayılacağımı sandım gülmemi tutmak adına. Elbette öyle bir şey yok, bahane olarak aklına gelen bu şaşkalozun. Bu arada pazar yeri gördü mü gözü dönen, hemen meyve ve sebzelere saldıran bir topluluk olduğumuzdan çaktırmadan yandan alışverişler de yapıldı, benim bağladığım amca ile röportaj da. Oktay alınanları eve taşımak için yanımızdan ayrılırken kambur biçimde aksayarak yürüyordu, Elena endişe ile “noldu - noluyor?!” diye sorunca da “bilerek çirkinleştirmeye çalışıyorum kendimi…” dedi - bu çocuk adam olacak. 

No comments:

Post a Comment