08.11.2010
Pazartesinden beri yeni bir okula gidiyoruz, bu seferki de yine buranın “iyi okul”larından. Gençler her yerde genç, onlarla ilgili anlatabileceğim çok bir şey yok. Ama pazartesine damgasını vuran benim merkezdeki istekli gençlere Türkçe öğretiyor oluşum oldu.
Çarşamba yeni okuldan çıkıp önce eve, sonra eski okula, gençlerle round table tartışmalarımıza gittik. Bu tartışmalar bizim ana projenin can damarı. Bunlar bir de doğrudan yaptığımız röportajlar. Oradaki işimiz bitince pazara gittik. Bir kısmımız orada röportaj yaparken, bir kısmımız alışverişe geçtik. Radyoya yetişmek zorunda olduğumuzu unutmamamız konusunda uyarıldıktan sonra yanımıza bir de “tercüman” almamız şartı ile bizi rahat bıraktılar. Ucuz sebzeler seçerken tezgâhtaki teyze “kimsiniz, nesiniz, ne yapıyorsunuz, ne soruyorsunuz, neden” benzeri sorular sormaya başladı. Etrafımızda giderek artan kalabalığa da açıklama sağlayacak şekilde “teyze biz aslen hepimiz öğrenciyiz, bak bu İsveçli, ben Türk'üm, birer tane daha var bizden, bir de Portekizli var, biz Avrupa birliği gönüllüleriyiz, bir proje için buradayız, millete ne severler, ne yaparlar, nasıl yaşarlar, ya da tüm bunların nasıl olmasını arzularlar – bunları soruyoruz kamera karşısında… Avrupa birliğindeki birkaç kişi dışında da bunu kimse izlemeyecek zaten, proje işte.” dedim. Derken teyze de röportaj vermek istediğine karar verdi. Alacaklarımızı almayı ve röportajımızı bitirdiğimiz zaman, teyze ucuz sebzelerle doldurduğumuz torbayı gördü ve onu elimizden kaptı. Bize bunları verirse memleketinin sebzeleri konusunda kim bilir ne kadar kötü düşünürmüşüz. Teyze bizim için hem güzel olan sebzeleri tek tek seçti, hem de bizden hiç para kabul etmedi.
Geri kalan hafta genel olarak okuldaki işlerimiz ile geçti. Cuma Oneşti için önemli bir gündü. Burada bir adet var: her okul kendi lise 1. Sınıfları arasında bir “Mr and Miss” yarışması yapıyor. Bir nevi ABD “Prom King & Queen” misali bir şey. Çok da önem veriyorlar. Bizi de davet ettiler, Cuma akşamımızı bu şekilde değerlendirdik.
Cumartesi sabah erkenden kalkıp yollara düştük, yine yeniden ıslah evine gittik. Size bundan bahsetmedim, ama biz onlarla olan projeden o kadar çok etkilendik ki, kendi projemizin dışında da onlarla çalışmaya devam etmek istedik. Hatta Bükreş'te İKEA'dan yalnız buradaki çocuklar için değil, oradaki çocuklar için de boncuk almıştık. Bizi gördüklerinde çok mutlu oldular. Her birimizin isimlerini bile hatırlıyorlardı.
Sevgiler,
nep.
No comments:
Post a Comment