Tuesday 28 September 2010

Eve Mektuplar 2 - 28.09.2010 (9.gün)

28.09.2010

Projedeki ilk günümüzdü dün. O kadar yorgundum ki akşam, baygın gibi devrilip kalmışım 20:00 sularında. Hala iyiyim, hala çok mutluyum, hala keyfim yerinde.

Geçtiğimiz hafta çok yendi ve çok oturuldu, ama orda 70'ten fazla yeni insan tanıdım ve sanırım kendileri ile uzun yıllar devam edecek arkadaşlıklar kurmuş olduk. Eurobridge projesi için 3 ay Romanya'dayız, her hafta sonuna alakasız başka bir köşesine davetliyiz ve biliyoruz ki orda dostane bir karşılama ve ağırlamanın yanı sıra başımızın üzerinde bir çatı, altımızda yatak ve önümüzde yiyecek olacak.

Cumartesi günü yağmurlu Predeal'den “dolmuş”la güneşli Braşov'a geçtik. Eşyalarımızı emanete bırakıp şehir turuna çıktık. Şehir, eski Ankara (ulus, çıkrıkçılar yokuşu, müzelerin olduğu yer) ile İstanbul-Beyoğlu karışımı bir yer. Gardan şehrin en canlı kanlı merkezine 15 dakikada yürümek mümkün.

Yürürken fark ettik: her yer 2.el dükkânı. Romanya'da da bizimkine benzer bir para değişimi süreci yaşanıyor. 10000Lei'den 4 tane 0 atılmış, şimdi 1Ron dedikleri paraya ulaşılmış – ancak sokaktaki insan Ron'u pek benimsememiş, o yüzden de herkes hala Lei diyor. Lei'lerden (daha doğrusu Ron'lardan) 4 tanesi 1€ (kabaca 2TL) ediyor. Gördüğümüz tüm 2. ellere girdik ve hepsinden bir şeyler alındı. Fiyatlar komik. 7 Ron'a neler alınabildiğine şaşarsınız.

Tarihi yerler (örnek: siyah kilse, ilk okul) ve sokakları gezdik, parklarda dolandık, sonra da biraz yemek biraz içmek tabi – Akşam 5'e doğru tekrar gardan eşyalarımızı alıp yandaki otogara geçtik ve Oneşti yolculuğumuz başlamış oldu.

Yolda yanıma genç bir çift oturdu, (aynı ilk tren yolculuğumda o şirin yaşlı çift ile olduğu gibi) muhatap olduk. Henüz liseli olan bu iki genç, televizyonda yayınlanan dublajsız çizgi filmleri izleyerek öğrendikleri İngilizceyi, çok iyi konuşabiliyorlardı ve o yüzden de yol boyu rahatça sohbet ettik. Bir sürü şey anlattılar hayatlarına, ülkelerine ve insanlarına dair, hatta tarihlerine dair: o sırada geçmekte olduğumuz yolun olduğu bölge meğer Romanya'nın “Çanakkale”siymiş – 2. Dünya savaşında düşmana geçit vermemişler oradan. Derken Andreea telefonunu verdi ve eğer istersem bana rehberlik etmek istediğini, hatta annesi ile konuşup bir akşam beni “gerçek Romanya yemekleri yemek için” evine davet etmek istediğini söyledi. Çok sıcakkanlı insanlar.

Dolmuştan indik, bağlantımız Alex bizi almaya geldi. Önce eve alışveriş yapmaya gittik, yorgunluktan bitap bir şekilde eve geçme hayalleri kurarken, bir de “hadi önce merkeze bir uğrayalım” dendi. Yeni evimizdeki ilk gecemiz tamamen çamaşır yıkamak ve bavul boşaltmak üzerine kuruluydu. Eski ama temiz, küçücük ama rahat bir ev. Her yer dantel örtüler ve bebek İsa'ya sarılmış anne Meryem veya meyve tabağı resimleri ile süslü, komünist mimarisine uygun tasarlanmış tek odalı bir daire – nine evi, ama ben sevdim.

Pazar günü, yani Oneşti'deki ilk resmi günümüz, yağmurluydu ve gezip görmek amacı ile yakınlardaki tuz madenine gittik. Çıktığımızda yağmur ağırlaştı, Oneşti'ye döndüğümüzde ise iyice delirmişti.

Romanya'da kan emen vampirlerle henüz muhatap olmadım ama çok sayıda sivrisinek ısırığı var kolumda, bacağımda, parmağımda – her yerimde… Kan emiciyse, kan emici işte.


Sevgiler,
nep. 

No comments:

Post a Comment